Haseki Cad. No: 20 Kat: 3 Aksaray/Fatih - İstanbul

Sıkça Sorulan Sorular

Kıl dönmesi veya tıbbi adıyla PİLONİDAL SİNÜS, cilt altı kıl yuvası demektir.  Kıl dönmesi, kılların kuyruk sokumunda ve nadiren de göbekte cilt altına geçip yara, apse ve fistül oluşturmasıdır. Pilonidal sinüs (kıl dönmesi) genellikle kuyruk sokumunda görülen, infeksiyon, apse ve/veya deriye açılma (sinüs) ile karakterize bir hastalıktır.

 

Kıl dönmesi daha çok 16 ila 30 yaş arası kıllı ve gürbüz, genç erkeklerde, nadiren de genç bayanlarda görülür. Özellikle jeans şeklinde dar pantolon giyen ve uzun süre sert büro koltuklarında ve bilgisayar başında, özellikle kaykılmış pozisyonda  oturanlarda veya uzun süre otomobil kullananlarda veya uzun süre otobüs yolculukları yapanlarda daha sık oluşur

Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında bulunan kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmeleriyle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, labirentler açmasıyla oluşur. Peşinden labirentlere giren bakterilerin de katkısı ile çevresini iltihaplandırır; cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve apseler oluşturabilir.

  

 Oluş şekline gelince; kıllar yılan derisindeki gibi yivli veya pullu olup, dar ve sıkışık veya sürtünmeli ortamlarda kıpırdandıkça tek yönde ilerlerler. Saç telini iki parmak ile tutup hafifçe ovuşturunca bu hareketi açıkça görmek mümkündür. Benzer şekilde iki kaba et arasındaki herhangi bir serbest kıl, sürtünme, itelenme ve dönme hareketi ile oluğun dibine doğru hareket eder ve tahriş olmuş cildi zedeliyerek cildi geçer ve yavaş yavaş kendine ciltaltında bir yuva yapmaya başlar. Aşırı terleme nedeni ile genişlemiş bir ter bezi ağzından da deri içine girebilir. Bir kılın girmesiyle  peşinden bunu başka  kıllar takip eder. Giderek bu minik ağız, kılların minik zorlaması ile genişler, deri hücreleri ter bezinin ve deliğin içine doğru yürür ve deliklerin iç yüzeyi cildin üstünü örten epitel ile döşenerek minik bir tünel oluşur ve peş peşe kılların buraya girmesi kolaylaşır. Uzun saç kılları bile girebilir. Bazen bir kaç kıl girdikten sonra tünel girişi iyileşip kapanabilir. Ama tünel içindeki kılların ve bakterilerin cilt altında derinlere doğru ilerlemesi ve iltihaplanmalar devam eder. Günün birinde mutlaka apseleşme ve fistülleşme olur. Fistül ağızlarının % 78'i oluğun sol kenarında ve % 82'si kıl giriş deliklerinin yukarı tarafında yer alır.

1. Mekanik Teori                                                                                                        

- Sırttan dökülen kılların kaba etler nedeni ile oluşan derin olukta kolayca birikmesi,    

- iki kaba etin birbirine veya oturulan zemine veya sert ve dar giysilere sürtünmesi ile kılların rahatlıkla yürüyebilmesi,      

- Kapalı ortam nedeni ve burada terlemenin de fazla olması nedeniyle oluktaki cildin incelmesi ve kolayca delinip tahriş olması ve alttaki sert kuyruk kemiğinin baskısından dolayı kılların daha da kolay ilerleyebilmesidir. 

2. Embriyolojik Teori

 İnsan vücuduna ana rahmindeyken cilt elbisesi, pelerin şeklinde yukardan aşağıya giydirilir; cilt pelerinin fermuarı gibi kuyruk sokumunda kapatılır. Kapanma sırasında bir kısım kıl folikülleri(yuvaları) altta kalabilir. Kıllanma yaşına gelince bu bölgede kıllar büyüyerek dermoid kist oluşturabilirler.

Kuyruk sokumunda veya makatın biraz yukarısında  akıntı olması veya akıntısız , kıllı, kılsız, milimetrik delikler görülmesi , bazen de şişlik ve ağrı ile kendini gösteren apse oluşmasıdır. Muayene ve tetkiklerde içi iltihabi granülasyon dokusu ve tutam şeklinde kıl dolu kesecikler , fistüller(delikler) ve olayı çepe çevre sınırlayan ve kılların daha derinlere gitmesini önemli ölçüde önleyen kalın sert (fibrotik) sert bir kılıf görülür.

Abselerin hacmi 1 cc'den 100 cc'ye kadar değişir ve kendini lokal ısı ve ağrı, sistemik ateş ve halsizlik ile belli eder.

Kıl dönmesinin bir başka görüldüğü yer de göbek çukurudur. Göbek çukuru derin ve dar olan kıllı kişilerde iltihaplanma ve akıntı  olabilir. Kıllar buraya da girerek pis kokulu akıntılar, hatta nadiren, göbek çukurunda veya karın içinde abse ve fistüller oluşturabilirler.    

Son yıllardaki araştırmalar ve histopatolojik incelemeler hastalığın doğuştan değil sonradan kazanıldığını göstermektedir. Tedavi ve takiplerini yaptığımız hastaların hiç birinde kıl ve iltihabi tahriş ile oluşan granülasyon dokusu dışında farklı dokuya örneğin kıl ve ter üreten follikül ve ter bezlerine, müstakil deri dokusuna rastlanmamıştır. Bu bulgular hastalığın doğuştan olmadığını gösterir. Ancak kuyruk sokumunda, doğuştan kalan çukur ve delikler varsa bunlar kıllanma dönemi gelince az da olsa risk teşkil eder.

Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sorunlar Gelişebilir? 

Eğer bu hastalık tedavi edilmezse kuyruk sokumunda  akıntı,bu  bölgede kötü kokulu pişikler eksik olmaz ve zaman zaman da apseleşmeye neden olur. İkide bir ağrılı apseler nüks eder. Hastalık sağa sola yanlara doğru genişler, bölge köstebek yuvasına dönüşür.

 Yani; epidermis denilen deri hücreleri, kılların peşinden kıl kesesinin ve deliklerin içine girip yeni yeni tüneller veya labirentler oluşturur; daha çok yatay, nadiren dikey yönde, çok yönlü olarak deri dokusu içinde ilerler. Labirentler içine giren kıl sayısı da, tahriş de artar; hastalık durmadan genişler, pek çok delikten zuhur eden pis kokulu akıntılar dayanılmaz olur. Kısacası hastanın günlük yaşamını etkiler , konforunu ve HİJYEN koşullarını bozar.Yıllarca süren kronik, iltihabi akıntılar sonucunda epidermoid kanser de gelişebilir. Veya hastalık, nadiren de olsa derinleşerek  makata rektum denilen  kalın bağırsağın son kısmına  ilerleyebilir. Haliyle bu durumda tedavi zorlaşır ve olaya multidisipliner yaklaşmak gerekebilir. 

Kıl dönmesi (Pilonidal Sinüs) hastalığı çok sık görülen bir rahatsızlık olduğu için ve de her türlü tedavi sonrası nüks (tekrarlama) olasılığı olduğu için sürekli arayış içerisinde olunmuş ve birçok tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Bu tedavi yöntemlerinin bu kadar çeşitlilik göstermesinin nedeni ise; tekrar olabilirliğin önüne tam olarak geçilememe- sidir.

Cerrahi yöntemler:      

  •   Açık bırakma tekniği
  •   Yarı kapama tekniği
  •   Tam kapalı-pansumansız- teknik
  •   Fleple (deri kaydırma ile) onarım teknikleri

  Açık Bırakma Tekniği:

  •   Cerrah açısından kolay bir tekniktir.Kuyruk sokumundaki deliklerin olduğu bölge tümüyle çıkartılır,yaraya herhangi bir dikiş konmadan değişik pansuman malzemeleri ile yara doldurularak kapatılır. (Kolay yöntem).
  •  Hasta en fazla gün aşırı aralıklarla pansumana çağrılır.
  •  Ameliyat sonrası oldukça ağrılıdır ve bazen yaranın kapanması ve pansumanlar 3-4 ay kadar sürebilir, kötü kokulu akıntı olabilir.
  •    Kötü bir yara izi bırakır.
  •   Doktor tarafından hasta yakinen ve iyi izlenirse nüks oranı düşüktür (     kadar), 
  •   Ancak söylenildiği gibi yara iyileşmesi geç olduğu için hastanın sosyal hayatını ve çalışmasını olumsuz etkiler.
  •    Bu nedenle yoğun infeksiyon (iltihap) veya apse olduğu zaman tercih edilen bir yöntemdir. 
  •    Ameliyat sonrası kanama ve akıntı olabilir,
  •    Özel yatış pozisyonu gerektirebilir.Hasta ilk bir hafta veya 10 gün içerisinde duş yapamayabilir.

  Yarı Kapama Tekniği:

  •  Hastalıklı bölge elips şeklinde çıkartıldıktan sonra  yara alttan ve üstten cilt dikişleri ile dikilerek kısmen kapatılır,arada açık kalan kısım pansuman malzemeleri ile kapatılır 
  •  Ameliyat sonrası ağrılıdır, zorunlu yatış pozisyonu gerektirir.
  •  Hasta günaşırı pansumanlara çağrılır. Burada da hasta iyi ve titiz bir şekilde takip edilmek  zorundadır.
  •  Pansumanlar  ve dolayısı ile iş gücü kaybı uzun sürebilir.
  •  Hasta belli bir süre duş ve banyo yapamaz.
  •  Ciddi izlendiğinde nüks oranları düşüktür ( kadar)

Tam kapalı (pansumansız) Teknik:

  •  Kıl dönmesinin olduğu bölge çıkartıldıktan sonra kesi katları karşılıklı olarak kat kat dikilir. En son ciltte tamamen dikilerek kapatılır,yara pansumanla kapatılır,ancak bir-iki gün sonra pansuman çıkartılır,yara açık bırakılır.-  Ağrılıdır,özel yatış pozisyonu gereklidir.
  •   Yara izi olur (kabul edilebilir düzeydedir).
  •  Ameliyat sonrası vakum aleti konmazsa kanama ve enfeksiyon riski
  •   Her şeye rağmen infekte olarak dikişler ve yaranın açılma riski vardır ()
  •   Yara açılırsa iyileşme ve işe dönüş gecikebilir.
  •   Hasta belli bir süre duş ve banyo yapamaz.
  • Titiz bir şekilde takip edilmesi gerekir, zira nüks oranı oldukça yüksektir (%25-30).

 Fleple (Deri Kaydırma ile) Onarım Teknikleri:

  •   Son  yıllarda çok cazip hale gelip, oldukça fazla sayıda uygulanmaya başlamışlardır. Değişik şekilleri vardır; "Limberg, Rhomboid, KarydakisFlep" , Z Plasti veya Clift Lift gibi.
  •   Ameliyat sırasında sorunlu bölge etrafındaki sağlam cilde kadar baklava dilimi gibi veya eşkenar dörtgen şeklinde kemiğe kadar çıkartıldıktan sonra oluşan boşluk vücudun oraya yakın bölümlerinden  getirilen sağlam cilt,cilt altı ve kasın zarını içeren dil şeklinde kökü vücuda bağlı bir parça ile kapatılır. Böylece hem o bölgedeki oluk ortadan kaldırılmış, hem de yara kenarındaki kılların yönü değişmiş olduğu için yara iyileşme sürecinde kılların olumsuz etkisi önlenmiş olur.
  •    Flep yöntemleri gerginliği ortadan  kaldırdıkları için diğer cerrahi yöntemlere göre yara iyileşmesi daha iyidir ve ameliyat sonrası ağrı daha azdır,ancak ameliyat süresi daha uzundur.
  •   Ancak birkaç kez infeksiyon ve apse geçirmiş , komplike hale gelmiş geniş kıl kistlerinde çok geniş bir alan çıkartılması gerektiğinden  geride kalan açıklık büyük olacağı için böyle bir yöntemin uygulanması zorunlu hale gelecektir.
  •   Ancak sebep olduğu iş gücü kaybı kapalı yönteme göre daha fazla olacaktır.(4-6 hafta)
  •    10-12 cm uzunluğunda büyük bir “Z” harfi şeklinde abartılı bir yara izine sebep olurlar
  •   En büyük üstünlüğü ; tekrarlama olasılığı diğer ameliyatlara oranla daha azdır.(%7)

Tüm cerrahi yöntemler narkoz ve yataklı tedavi kurumu gerektirirler

 Ameliyatsız Yöntemler

  Son yıllarda en çok tercih edilen  tedavi yöntemleridir. Bunun nedeni cerrahi  tedavi yöntemlerinin uygulanabilmesi için narkoz ve yataklı tedavi kurumuna gereksinim duyulması ve cerrahi yöntemlerden sonra uzun bir süre iş gücü kaybı yaşanmasıdır. Bu işgücü kaybı  ortalama 6-8 hafta arasında değişmektedir. Birde bu tür tedavilerde genellikle belirli bir süre zorunlu olarak yüzüstü yatma pozisyonu  gerekliliği vardır,ayrıca tekrarlama olasılıkları da yadsınamayacak kadar fazladır. Bu gerekçeler insanları  zorunlu olarak cerrahi dışı (ameliyatsız) tedavilere  yöneltmiştir.

Ameliyatsız Tedavinin Uygulama Şekli:

       Vücudun diğer taraflarından dökülmüş ve kuyruk sokumunda toplanarak, burada bulunan olukta delikler oluşturarak cildi penetre edip(delip) cilt altında toplanmış -yumak yapmış- kıllar ince uçlu aletlerle tutam halinde çıkartılır.Ufak apse odakları varsa bunlar açılarak boşaltılır,birbirine yakın delikler birleştirilir. Bu yumak yapmış kılların çıkartılmasıyla cilt altında belli bir boşluk oluşur. Bu boşluğun içi oraya yerleşmiş ve orada barınan bakterilerin yapmış olduğu iltihabi-kalınlaşmış duvar dokusunu tamamen ortadan kaldırabilmek  amacıyla  küret dediğimiz aletlerle  iyice temizlendikten sonra deliklerden içeriye bazı kimyasal maddeler verilir. Bunların en önemlisi Fenol ve %20'lik Gümüş Nitrat'tır. Tüm bu işlemler sadece 2-3 ml'lik bir lokal anestezi altında yapılır.

        Oldukça kolay gibi gözüken bu uygulama eğer ehil ve deneyimli  bir cerrah tarafından değil de deneyimsiz bir kişi tarafından uygulanırsa sağlam ciltte tahrişler, ciddi hasarlar ve hatta zehirlenmelere yol açabilir. Oysa deneyimli ve bu konuda kendini geliştirmiş bir cerrah tarafından uygulanırsa hiçbir sorun yaşanmaz ve tedavideki başarı şansıda hemen hemen % 100'e yakındır.

Kıl dönmesi gibi çok çeşitli tedavi yöntemlerinin olduğu hastalıklarda tedaviyi büyük ölçüde tedavi için seçtiğiniz klinik ve doktor belirlemiş olacaktır. Zira seçtiğiniz doktor hangi tedavi metodunu daha çok uygulamışsa ve en çok hangi yöntemde deneyimli ise sizi o yöntemin daha uygun ve daha etkili olduğuna ikna etmeye çalışacaktır.

      Örneğin sadece açık bırakma yöntemi ameliyatını bilen ve sadece bunu uygulayan bir doktora muayene olduğunuzda;  3-5 ay süre ile pansumanlarla uğraşmak istemeseniz dahi, size tekrarlama olasılığının çok az olmasını vurgulayarak ısrarla sizi açık ameliyat olmanız için ikna etmeye çalışacaktır. Oysa sadece klasik ameliyat tekniğini bilen bir doktorla görüştüğünüzde % 40 tekrar etme ihtimalinden söz etmeden sizi çabuk iyileşmesini öne sürerek bu tedaviye ikna edebilir.

       Diğer taraftan kristalize fenol tedavisini uygulamamış ve nasıl uygulandığını bilmeyen bir doktora baş vurduğunuzda hasta kaybetmemek amacıyla bu yöntemin olumsuzluklarından bahsederek caydırmaya çalışabilir.
       Hekiminizi seçerken tüm tedavi yöntemlerini bilen,bu yöntemleri uygulamış ve sonuçlarını görmüş olmasına dikkat etmeniz halinde size en  uygun tedavi seçeneklerini sunabilecektir.

       İşte bütün bu bilgilerin ışığı altında ; buna birde  tüm tedavi seçeneklerini uygulamış ve bunlar hakkında pratik bilgi ve deneyim kazanmış,  kıl dönmesi tedavisi konusunda oldukça fazla birikimi olan 32 yıllık bir cerrah olarak ,uygun olan tüm olgularda gereken titizlik gösterildiği takdirde   en ideal ve optimum tedavi yönteminin "ameliyatsız kristalize fenol veya gümüş nitrat" olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

  1. Yataklı tedavi kurumu gerektirmez, dolayısı ile tedavi masrafları daha ekonomiktir
  2.  Kesinlikle genel anesteziye (narkoza) gerek yoktur
  3.  Hastanede yatmayı gerektirmez
  4.  İşlem öncesi lokal anestezi uygulandığı için hem işlem, hem de işlem sonrası ağrı duyulmaz
  5.  Orijinal deliklerin dışında hiçbir iz kalmaz
  6.  Yapılan işlem hastanın günlük yaşantısını ve aktivitesini kesinlikle kısıtlamayı gerektirmez
  7.  Hastanın  işinden ve sosyal yaşantısından geri kalması söz konusu değildir
  8.  Tekrarlama ihtimali çok düşüktür (% 1-2)
  9.  Ameliyatlı yöntemlere göre tedavi masrafları daha ekonomiktir.

Bendeniz ameliyat olarak hem açık ,hem kapalı,hem flepli onarım şekillerini binlerle ifade edilecek sayılarda uygulamış 33 yıllık deneyimli bir cerrah olarak; bu hastalardaki ameliyat sonrası problemlerin azımsanmayacak kadar fazla olduğunu görünce son 3 yıldır ameliyatsız tedavi yöntemine yöneldim ve yüzlerce olguyu bu şekilde tedavi ettim. Gördük ki bu şekilde tedavi uyguladığımız hastalarda iyileşme süreci ameliyatla tedavi ettiğimiz hastalara göre çok daha kısa olmaktadır.Yalnız hastanın sık aralıklarla ve titiz bir şekilde izlenmesi ve pansumanın bizzat doktor tarafından yapılması şarttır. Biz bu tedavi şeklinde daha etkili olması ve daha çabuk sonuç vermesi nedeniyle daha çok "Kristalize Fenol" u tercih etmekteyiz. Ayrıca  ilave ettiğimiz ufak bir değişiklikle yöntemi kendimize özgü hale getirdikten sonra iyileşme sürecinin daha da kısaldığını gördük.